Önüme bir kadeh koydu, içine şarap doldurdu ve ince uzun parmaklarıyla masa da bana doğru ittirdi. Kimse dokunmadı, sadece gözlerimiz değdi kadehe ama o kadeh devrildi, kucağıma düştü ve içinde ki şarap bedenime yayıldı. Bu şarap benim kanımdı, şarap şişesinin kırılan cam parçaları benim kalbimdi ve kucağıma düşen bu kadeh benim hayallerimdi. Kadehi bana uzatan bu adam ise ölümle aramda ki tek engeldi.
Vera Mehan, okul değişikliğiyle ülkenin en iyi kolejine geçiş yapmış bir lise son öğrencisidir ve okula gitmeden önce tek düşündüğü geleceğidir. Fakat okula gittiği ilk an geleceğine daha da uzaklaştığını fark etmiştir çünkü gittiği o okul, öğrencilerin içinde ikiye bölündüğü motor ve araba yarışlarının yapıldığı ve madde bağımlılığı bulunan parlak göründüğü halde karanlık öğrencilerle dolu bir okuldur. Tanıştığı Zeyd Vuran’ın diğerlerine göre edebiyat düşkünü ve sessizliğiyle parlak olduğunu düşündüğünde ise büyük bir yanılgıya uğrar çünkü gündüz sesini çıkarmayan Zeyd Vuran geceleri kafes dövüşlerinde kulak kanatıcı seslerle sessizliğini örter.
''Gerçekte kimsin sen?'' diye fısıldadım, gözlerimde karanlık yoktu. Mabel'in kahverengileri ve acıları vardı. Çaresizliği ve yalnızlığı vardı. Kalbim acıyla sıkıştı, derin bir nefes almak istedim. Hayat bunu bile bana çok görüyordu, almadım ihtiyacım olan o nefesi. Çünkü biliyordum ki benim ihtiyacım olan her şey sadece beni değil, Bir seri katili bir manyağı da besliyordu. ''Kaç kimliğin var Mabel?'' diye fısıldadım. Ben Mabel, gözlerinde bazen masumluğun bazen ise katilin bakışlarını taşıyan, henüz reşit olmayı yeni başarmış bir insanım, en azından benim bildiğim ben öyleydi. Tanımadığım beni sorarsanız, onu bende sizinle tanıyacağım ve benim Katil bakışlarım, kan kokan ellerim bana onun hiç de iyi biri olmadığını söylüyor. Benim masumluğumun aksine, onun benim sonum olduğunu söylüyordu.
İnsanlar cennete uzak, cehenneme yakındı. Cehennemin Kıyısında yürüyorlardı. Her yalanlarıyla, her günahlarıyla. İnsanlar yer yüzünde şeytandan kaçardı, çünkü bilirdi ki şeytanın ve kötülüğün onlara verebileceği tek ışık ateşin ışığı olurdu. Asıl garip olan ise insanların şeytandan kaçmasına rağmen sığındığının yine şeytan olmasıydı. Bu hikayenin bir gölgesi bir de avcısı vardı. İkisi de Şeytanın hizmetkarıydı, görevlerini yapmadıklarında herkesin korktuğu o ateşe girmiş, cehennem azabını tatmışlardı. Bu acıyı duyan ve hisseden yer yüzünde ki tek insan ise ben olmuştum. Onların yer altında yandığı ateşte, ben yer yüzünde yanıyordum.
Kül olmuş bir şehir, gözünü karartmış bir bilim insanı tarafından anlaşmayla tamamen kendisine ait olur.
Kül olmuş şehri alan bilim adamı Deniz Aras şehri yüz yıllar sonrasına götürerek teknolojik bir şehre dönüştürür. Tasarladığı bu teknoloji şehrinde bir kadın profesöre ihtiyacı vardır çünkü babası kendini buza gömdürmüş ve teknoloji yılında uyanmak istediğine dair bir not bırakmıştır.
Profesör bilim kadını Hazel Alvers ise laboratuvarı mühürlenmiş kapana kısılmıştır. Ta ki gecenin bir saati aldığı bir telefonla evine gelen helikoptere binip Teknolojik şehre varana kadar.
İnsanlar su altına ait değildi, su altı deniz canlılarına aitti. Öyle de kalması gerekiyordu ama insanların aç gözlülüğü derin suları da gözüne kestirmişti.
Aksel dünyanın en iyi kadın dalgıcıydı ve su altını ondan daha iyi bilen hiç kimse yoktu, en azından o öyle sanıyordu. Çünkü olacaklardan habersizdi, o 24 saatin sonrasında su altında olacakları tek bilen bilim insanlarıydı. Ve bu bilim insanları kendi hayatlarını kurtarmak için bir heyet oluşturmuş, insanlığın akışını değiştirmişti.
Bilim insanlarının bilmediği şey ise efsanelerde ki deniz insanlarının da bu varlıklar arasında olduğuydu ve Aksel son dalışında bir tanesinin fotoğrafını çekmişti. Ama o fotoğraf derin suların dibini boylamış o kamera resmi çekilen deniz adamının topraklarında kalmıştı.
Korkumun ne olduğunu bilmesem de ölüm olmadığını biliyorum. Ölümden hiç korkmadım
Çünkü ölümle aranda hep ben vardım
Neden bana özgürlüğümü vermiyorsun?
Senin özgürlüğün benim
Bizi sonsuzluk bekliyor ya yer yüzünde birbirimizin teninde ya da yer altında cehennemin dibinde
Beni mahvettin
Ben seni var ettim
Korkumun ne olduğunu bilmesem de ölüm olmadığını biliyorum. Ölümden hiç korkmadım
Çünkü ölümle aranda hep ben vardım
İkimizde aynı gökyüzüne bakıyoruz ama sen bir gün parlayan yıldızları görebileceğini düşünürken ben bir daha yıldız görebilir miyim diye düşünüyorum
İstediğin kadar aydınlık ol, karanlığa dönmen bir göz yummama bakar.
Cehennem bizi bekliyor. Eğer benden önce inersen sakın korkma. Unutma ki cehennem bile seni benden ayıramaz